LİSEDEKİ ALL STAR ADAYI; AMARE STOUDEMIRE
O,
kimine göre bir NBA yıldız adayı, kimine göre ise sadece Amerika’daki onlarca
yetenekli lise oyuncusundan biri. Peki bunlardan hangisi doğru?
11
yaşında babasını kaybetti. 14 yaşında basketbola başladı. 19 yaşında yeteneği
ile sivrildi. Fakat skandallar ve dertler peşini bırakmadı. Şimdi önünde bir yol
ayrımı var. Ya NCAA’e gidecek, ya NBA’de draftta seçilecek ya da büyük bir
hüsranla karşı karşıya gelecek...
Lisenin 3. sınıfında cezası nedeni ile
basket oynamayan ve düzenli idman yapamayan Stoudemire, ikinci senesindeki 18.7
sayı, 8.3 ribaunt, 2.3 blok ortalamalarını, bu yıl 29.1 sayı, 15.0 ribaunt ve
6.1 blok rakamlarına çıkarttı.
4 Nisan’daki McDonalds All-America maçında
22 dakikada 10 sayı, 7 ribaund ve 1 blok gerçekleştiren Amare, yetişkin bir
insan görüntüsünde olsa da 19 yaşına yeni girdi.
Kobe Bryant, Kevin
Garnett ve bu sene gösterdiği performansla ilk kez All Star seçilen ve yılın en
çok gelişme gösteren oyuncusu ödülünü alan Indiana Pacers’lı Jermaine O’Neil,
NCAA’i pas geçerek NBA’e adım atmış ve başarılı olmuş isimlerden bir kaçı.
Aslına bakarsanız bu iyi örneklere rağmen NBA otoritelerinin çoğu -gerçekten
haklı nedenlerle- lise mezunu oyuncuların üniversite eğitimi almadan NBA’e
alınmasına karşı. Öncelikle, 17-18 yaşında, kişilik gelişimini daha
tamamlayamamış bu gençleri, milyon dolarların adeta çocuk oyuncağı olduğu, para
avcısı kadınlarla kuşatılmış, medya ve şirketlerin yapay kahramanlar ve kötü
adamlar yaratmak için fırsat kolladığı NBA’de oynatmak gerçekten büyük bir
kumar. Üstelik Grant Hill ve Kobe Bryant gibi birkaç ismi saymazsak NBA’deki
oyuncuların çoğu fakir ailelerin arka sokaklarda suç ve uyuşturucu gölgesinde
büyümüş çocukları. Dolayısıyla para ve şöhretin getirdiği tatlı sarhoşluk onları
biraz daha fazla çarpıyor. İşin teknik yönüne baktığımızda ise lisede basketbol
hakkında ancak sınırlı bir seviyede teknik bilgi alan bu yetenekli gençler,
çoğunlukla “Aslanım, koçum kim tutar be seni! Tüm şutları bu arkadaşınız atsın,
O bizim yıldızımız.” gibi bir mantıkla yetiştirile biliniyor. “Ağaç yaşken
eğilir” atasözümüz doğrultusunda bu körpecik fidanları eğebilecek en önemli
unsur olan NCAA’de ortadan kalkınca, takım oyunundan bihaber, bencil, hep ben
diyen oyuncuların ortaya çıkması da kaçınılmaz oluyor. (bknz. Kobe
Bryant)
İşte sözünü ettiğimiz liseli oyuncular furyasına eklenecek son halka,
Hazirandaki draftta ilk tur içinde seçileceğine inandığımız Amare Stoudemire
olacak.
AMARE STOUDEMİRE’IN MEZİYETLERİ...
Orlando yakınlarındaki Cypress
Creek Lisesi’nde okuyan bu genç adam, çoğu basketbol otoritesi tarafından şu an
Amerika’nın en iyi lise oyuncusu olarak kabul ediliyor. Aslına bakarsanız
Stoudemire müthiş bir basketbol eğitimiyle bu seviyeye gelmedi. Onu bu kadar
değerli kılan Allah vergisi fiziksel yetenekleri. Stoudemire’ın hızlı
sayılabilecek bir ilk adımı var. Orta mesafe şutları oldukça isabetli ve boyunu
göz önüne aldığımızda (2.08 m.) oldukça iyi sayılabilecek bir top sürme
yeteneğine sahip. Ayrıca ribaundlara ağaçtan elma toplar gibi sahip olmasıyla
her maçta potansiyel bir “double-double” oyuncusu. (Örnek vermek gerekirse; Bu
sezon içinde bir çok maçta 30’li sayıların yanında, 15 ribaund, 6 blok ve 3
asist’lik performanslar yakaladı. Son maçlardan birinde ise 45 sayı, 17 ribaund,
10 blok ve 4 asist’lik bir maç çıkardı.) Kimi NBA scoutlarına göre bu
özellikleriyle genç bir Karl Malone’u anımsatmakta. Dolayısıyla bu çocuk eğer
kendisini geliştirebilirse gelecekte çok ama çok canlar yakacak.
Adamımız
Stoudemire’ın bir başka özelliği de tam anlamıyla bir blok canavarı olması.
Üstelik yaptığı bloklar sadece acı kuvvete dayanmamakta, aynı zamanda
seyircileri coşturacak kadar zarif ve estetik. Aldığı kritik ribaundlar, yaptığı
öldürücü bloklar ve sıkı savunmasıyla iyi bir defans oyuncusu olmasına rağmen,
Stoudemire’ın asıl meziyetlerine sahanın öteki ucunda şahit oluyoruz. Nefes
kesici alley-oop’lar, topu yere sertçe vurdurup havada tamamladığı ya da önce
panyaya çarptırıp daha sonra yaptığı smaçlarla taraflı tarafsız herkesin
beğenisini toplamakta. Hele karşısında zayıf da bir takım varsa işte o zaman
arkanıza yaslanın ve şovu izleyin!. Büyük bir ihtimalle kendinizi bir All-Star
hafta sonunda smaç yarışmasını izlemiş gibi hissedeceksiniz.
“Üniversiteye
yada NBA’e gittiğimde ve bana basketbol öğretecek birini bulduğumda, bu iş
bitmiş olacak. “
Ama kesinlikle Stoudemire’ın hücüm gücü bu kadarla sınırlı
değil. Boş pozisyon bulduğunda kullandığı isabetli üç sayılık atışlarıyla ve
kendisine orta mesafe şut pozisyonu yaratmaktaki becerisiyle savunmacısının tüm
dikkatini pota altına yoğunlaştırmasını engellemekte. Stoudemire’ın çok ilginç
bir özelliği de maçta çok sıkıldığı zamanlarda gidip topu guardın elinden alması
ve karşı sahaya kendisinin geçirmesi. Aslında guardlara da biraz bozuk
arkadaşımız. Ona göre takımın guardları onun yeteneklerinin farkına tam olarak
varamadıklarından dolayı topu ona yeteri kadar kullandırmıyorlar!. Bunlar biraz
Kobevari sözler ve takımın kimyasını rahatlıkla bozabilir. Amare’nin kafalarda
soru işareti bırakan asıl özelliği ise sık sık gittiği okuldan ayırılıp başka
bir okula geçmesi ve derslerindeki başarısızlık.
Stoudemire, Cypress Creek
Lisesi’ne gelene kadar tam 5 farklı liseye gitti. Bu fazlasıyla abartılı bir
durum ve NBA ve NCAA yetkililerinin kafalarını oldukça bulandırmakta. Buna
ilaveten bir de geçen yaz gittiği Adidas basketbol kampını, annesinin Nike
yetkilisi George Ravelling’den aldığı yüklüce bir para sonucu bırakıp Nike
kampına katılması hikayesi var. Bu konu hakkında Amare’nin iddiası ise biraz
daha farklı. Ona göre Ravelling annesine sadece 100$ vermeyi teklif etmiş.
Adidas kampından ayrılarak Nike kampına katılmasının yegane nedeni de Adidas
kampını domine etmiş olması ve onun Nike kampındaki isimlerden de üstün olduğunu
kanıtlama arzusuymuş. Evet bunu başarıp yılın en iyi lise oyuncusu seçildi ama
kariyerini gölgeleyebilecek bir çok iddia ile de yüz yüze geldi.
alıntı